GLOBALLEŞME ve RADİKAL DEMOKRASİ
Genç Modern Zamanlarda Siyaset ve Demokratik Yönetim
Küçülen ve Parçalanan Dünyada Siyaseti Anlamak
“Postmodernite kavramının 1980’li yılların anahtar kavramı, globalleşme kavramı da bizi üçüncü milenyuma taşıtan 1990’lı yılların anahtar kavramı olabilir.”
Fukuyama’nın “tarihin sonu”, Hungtinton’un “medeniyetler savaşı”, Lyotard’ın “postmodern durum”, Beck’in “risk toplumu”, Lash ve Urrr’nin “örgütlü kapitalizmin sonu”
Globalleşmenin ulus-devletin modernite içindeki ayrıcalıklı konumunu ciddi bir krize sokulması ve bir ulus-devletin egemenliğini sınırlamaya parçalamaya başlaması.
Modern toplumun kurucu öğesinin ulus-devlet olduğunu varsayımı…
Globalleşme küçülen bir dünyayı yaratırken aynı zamanda parçalanan bir dünyayıda yaratıyor.
Fukuyama’nın liberal demokrasisinin ve Pazar mekanizmasının evrenselleşmesini tanımlayan “tarihin sonu”…
Anthony Giddens’ın (1992) “yaşamın her alanında ontolojik bir güvensizlik (ontological issecurity) duygusunu ortaya çıkarırken”…
Globalleşme: Yeni yaklaşımlar
Tarihin Sonu Tezi: Soğu Savaşın bitiminden çok daha ciddi ve radikal: esas sonuç, kapitalizmin sistemik alternatifi olan sosyalizmin, liberalizmin alternatifi olan markizmin ve liberal demokratik sistemin alternatifi olan sosyalist sistemin modernite içinde ortadan kalkması.
Batı liberalizmin sonucu ise; liberal demokrasinin evrenleşmesi pazar ekonomisinin alternatifsiz kalması…
Fukuyama’nın “tarihin sonu” tezi, Batı modernizesinin içsel bir eleştirisini yapmaksınız onu evrensel niteliğini ve global hegemonyasını meşrulaştıran bir işlevi üslenmekte.
Fukuyama’nın global toplum=tarihin sonu formülüzasyonunun Batı-merkezci bir söylem olarak hareket ettiğini söyleyebiliriz.
Fukuyama’nın globalleşmeyi Batı modernitesinin evrenleşme sürecinin tamamlanması olarak görmesine karşın, Vattimo’nun globalleşmeyi Batı modernitesinin krizi olarak nitelendirdiğini söyleyebiliriz.
Global toplum=Batı modernitesinin krizi formülasyonu Fukuyama’nın sosyalist sistemin parçalanması ile liberal demokrasinin evrenselleşmesi arasında kurduğu eş anlamlılığı reddediyor ve globalleşmen liberal demokrasinin meşruiyet krizine yol açtığını vurguluyor.
Globalleşme ve Ulus-Devlet: McGrea’a göre, gerçekten de globalleşme modern ulus-devletin dört temel işleyiş makanizmasıyla ilişkili düşünülmeli: “devletin sorunları-çözme kapasitesi, biçimi, özerkliği, ve otoritesi yada meşruluğu”
Globalleşme bu bağlamda, devlet egemenliği söylemini sorunsallaştıran hem ulusal topluluk nosyonunu hem de ulus-devlet arasında varsayılan birliği çözen ve böylece veri olarak alınan egemenlik kuramıyla bu günün ekonomik, siyasak ve kültürel yaşamı arasında ciddi boşluklar ve çelişkiler yaratan bir süreç.
Globalleşme, dünya arasında açıkça temel boşlukları ve çelişkileri yansıtıyor. Held’e göre beş temel çelişkiden bahsedebiliriz.
Dünya ekonomisi: Ulus-devletin gerçek gücünü ve etkinlik alanını sınırlayıcı ve küçültücü yapıda.
Hegemonik güçler ve iktidar blokları
Uluslar arası örgütler: global bağların yoğunlaşmasına neden
Uluslar arası hukuk: vatandaşlık kategorisinin globalleşmesi.
İç politikanın bitimi: global dinamiklerin gittikçe artan bir biçimde iç-dış politika ayrımını ortadan kaldırması.
Held’in saptadığı bu boşluklardan globalleşme ile ulus-devlet ilişkisi bağlamında üç öneli sonuç çıkarabiliriz; iç politikanın sınırlarını yıkan, devlet egemenliğinin sınırlanması, globalleşme modern yaşamı bir belirsizlik durumuyla karşı karşıya bırakan bir süreci belirler.
Sanayi toplumundan risk toplumuna geçiş olarak tanımlanan “genç modernite durumu” tezi. Beck, Giddens, Urry, Lash…
Çernobil nükleer faciası, asit yağmuru, ozon tabakası, çevre hava ve sanayi kirlilik sorunlarve benzeri felaketleri örnek alarak, felaketlerin ulusal toplumlarla sınırlı olmadığını ve modern toplumu bir risk toplumuna dönüştürdüğünü öneriyor.
Risk toplumunun üç temel niteliğinin olduğunu söyleyebiliriz: sorunların ve ilişkilerin ulusal sınırları aştığı bir toplumdur. global çözümler… Sektörel ilişkileri.
Beck’in daha çok ekolojik ve çevre sorunlarına dayalı risk toplumu tezine Anthony Giddens farklı bir noktadan yaklaşır. Moderniteyi globalleşen bir proje olarak görür.
Modern toplum ulus devletli kapitalist bir toplumdur. Devlet egemenliği söylemi.
Giddens’ın risk toplumu kavramı Beck’ten esinlenmekle birlikte onun ötesine gider ve riski modern toplumun globalleşme sürecinden kaynaklanan yapısal bir özelliği olarak görür.
Globalleşme ve (Ulusal) Kimlik/Fark: Stuart Hall globalleşmenin kültürel temeli “Batı ve Gerisi” (The West and yhe Rest)
Global entegrasyonun oryantalist söylemin temeli olan Batı-Doğu ontolojik karşılılığı çözmeye başlaması, Batının artık kendisini ötekileştirdiği Batı dış kimliklerden coğrafi olarak ayrılmamasının ve anlarla kendisi arasında bir coğrafi mesafe koyamamasının bir göstergesi.
Küçülen ve Parçalanan Dünya
Globalleşmenin dünya ölçeğinde bir birlikteliğe ya da yek bir dünya yaratmaya yol açmadığını, aksine birleştirici/yıkıcı ve bütünleştirici/parçalayıcı nitelikleri içinde taşıyan çelişkili bir süreç olduğunu görüyoruz.
Ekonomik Düzey
Ekonomik globalleşmeyi simgeleyen değişim ve dönüşümler:
örgütsüz kapitalizme geçiş
post-Fordist sanayileşme modeli
yaratıcılık ve bilgi
kitle üretimi yerine “anında üretim”
Globalleşmenin mekansan küçülme kadar, eşitsiz ve dengesiz gelişmeyi de beraberinde getirdiğini gösterir.
POSTMODERNİZM, KİMLİK SİYASETİ ve DEMOKRASİ
Postmodernizm Tartışması
Bir “kimlik felsefesi” olarak Postmodernizm< o:p>
Post modern kimlik politikası, sivil toplumun farklılıkların tanınmasına dayalı demokratikleşme sürecini tanımlar ve temelini böylece yeni toplumsal hareketler üzerine kurar.
“Yeni” Dönüşüm ve Değişimler
Fordizm savaş sonrası bölgesel ve kentsel endüstriyel gelişmenin kitle üretimine ve düzenleyici devlet müdahalesine bağlı gerçekleştirilmesini sağlayan bir sermaye birikimi tarzıdır.
Postmodern durum düşüncesinin topyekün reddi: Yani özgürlük ve demokrasiyi sağlamamıştır. Hebermas, “bitmemiş bir proje olarak modernizm” savını çıkartır.
Radikal Demokarasi, Kimlik Siyaseti ve Postmodernizmin Siyasal Sınırları
“Farkındalıkların” tanınmasına dayalı postmodernist kimlik politikası bir anlamda toplumsal hareketleri çıkar gurupları olarak kavramsallaştıran ve özünü bu gurupların kendi çıkarlarını gerçekleştirmek için devlet politikaları ve siyasal karar alma süreçlerini etkileme eylemlerinden alan çoğulcu liberal demokrasi anlayışıyla benzerlik gösterir.
Sivil toplumun, diğer bir deyişle sivil toplumun “aynı”lığa değil “farklılıkların tanınmasına” bağlı yeniden yapılanması özünde siyasal bir sorundur.
DEMOKRASİ, TOPLULUK VE FARK: Türkiye’de Liberalizm tartışmasına Kuramsal Bir Katkı
Liberalizm/toplulukçu düşünce tartışmasında temel gönderim noktası olan John Rawls.
Siyasal Liberalizm, Adalet ve Engellenmemiş Benlik
Rawls bir taraftan liberal demokrasi anlayışını “dağılım adaleti” sorusu etrafında yeniden kurarken…
Rawls’un “hakkaniyet olarak adalet”
Toplumdaki bireylerin farklı yeteneklere, farklı statülere, farklı mali olanaklara sahip olması Rawls tarafından “farklılık ilkesi” çerçevesinde kabul edilir.
Siyasal Liberalizmin ekonomik liberalizmle eş anlamlı düşünülmesidir.
Rawls’un siyasal liberalizm söyleminin liberal demokrasi/adalet ilişkisini üç temel nokta çerçevesinde gördüğünü söyleyebiliriz.
Kanıtçı bir yoldan adaletin en önde gelen erdemi
Kontratsal ilişkinin hakların yararlara önselliği
Siyasal liberalizm ile ekonomik liberalizm arasında olumsal bir ilişki
Liberalizmin Toplulukçu Yeniden Kurulması ve Topluluk Politikası
Liberalizm hakka dayalı bir politika ise toplulukçu yarara dayalı bir politikadır.
Sonuç:Radikal demokrasi ve Sivil Toplum
Postmodernizm, modernitenin “içsel bir eleştirisi”, postmodernizm modernitenin içsel mekanının sınırlarını genişleten, modernist söylemin köktenci bir tarzda belirlediği siyaset anlayışının boyutlarını yıkan ve belli bir merkeze dayalı anlaşılan “sosyal” kavramını çözen bir eleştiri.
Sivil toplumun demokratikleşmesinin ön koşulu, topluluklar arası ilişkide avantajsız ya da susturulmuş kimliklerin, kendilerine özgü sorunları ya da talepleri gündeme getirme olanağına sahip olmasıdır.
Kimliğin parçalanmış ve çok boyutlu niteliğini vugulayarak, postmodern söylem demokratikleşme sürecinin üç temel öğesini dile getirir: kimliği sabitleştirici ve toplumsal ilişkileri belli bir merkezi kimlik etrafında bütünselleştirici köktenci sistemlerin (liberalizm ve marksizm bibi) çözümü (deconstructive critigue), bu sitemlerin sessizleştirdiği kimliklerin tanınması ve bu anlamda “ötekine karşı sorumluluk” ilkesi üzerine kurulmuş adalet nosyonu ve kimlik/fark ilişkiselliğinin demokratikleşme sürecine anlam veren bir siyasal araç olarak düşünülmesi.
RADİKAL DEMOKRASİ KURAMLARI
Türkiye ve Geç-Modern Zamanlarda Demokratik Yönetim
Hobbes’ta bulunan moderniteye özgü şu saptama
vardır: Modern toplumu niteleyen toplumsal sözleşme bireyler-arası bir sözleşme olarak bir taraftan birey kavramına epistemolojik ve normatif bir öncülük verirken, eş zamanlı olarak siyasetin kaynağını tanrısal otoriteden devlet otoritesine kaydırarak birey ile devlet arasında ikincinin egemenliğine dayalı bir ilişki kurar.
Radikal Demokrasi Kuramları
A) Sorgulayıcı Demokrasi olarak radikal Demokrasi
Radikal demokrasiyi “eleştirel kuram yoluyla modern devlet-toplum ilişkilerinin demokratikleştirilmesi” olarak da düşünebiliriz.
Habermas “sorgulayıcı demokrasi” olarak nitelendirdiği radikal demokrasi kavramını şu temel sav üzerine kurar: demokratik yönetim bürokratik-modern devletin yalnızca “hukukun üstünlüğü” ilkesi yoluyla denetlenmesi anlamına gelmelidir. “Kurumsal iletişim mekanının” varlığı da devlet-toplum arasında kurulacak demokratik bir yönetim için gerekli koşuldur. Modern-devlet iktidarının meşruluğu yalnızca yasalarla değil, aynı zamanda diyalog ve iletişime dayalı bir rasyonellik anlayışı üzerine kurulmuş normalif ilkeler yoluyla da değerlendirilmelidir.
Liberal demokrasinin meşruluk krizine:
Bireysel hak ve özgürlükler. Bireyin kişisel (özel) alanda ki güvenliği (dokunulmazlığu ile ilgili.
Örgütlerin hiyerarşik, eşitsizlikçi, (oligarşik) yapıları
Kolektif kimliklerin tanınması
İyi yaşam, liberal-demokratik devletin bu tercihlerin siyasi yansımalarına “kapalı” olmasını
Modern anayasal devlette siyaset, “iyi siyasi toplum” un ne olduğu ile ilgili vir arayış faaliyetleri bütünü olmayıp, devletin varlığı ve bekası ile ilgili kaygıların belirlediği bir teknik faaliyetler biçiminde anlaşılmaktadır.”
Liberal demokrasinin meşruluk krizinin ancak kendisinin katılımcı bir demokrasiye dönüştürülmesiyle çözülebileceğini de ima eder.
Siyaset ne liberal görüşün savunduğu gibi “kolektif amaçlar için siyasal iktidarını kullan yönetim ayağına karşı özel çıkarların korunması ve karar alma süreçlerine eklemlenmesi işlevini gören etnik olarak “dar anlamda” düşünülmeli ne de toplulukçu görüşün savunduğu gibi “toplumun temelini oluşturan ‘etik yaşamın’ düşümsel bir biçimi” olarak “geniş anlamda” düşünülmelidir.
“Formal ve yasal bireysel haklar” nosyonu üzerinde tanımlanmış modern vatandaşlık kavramının farklı kimlik taleplerine yanıt veremez duruma gelmesidir.
Liberal kurumsal alan devlet ve devlet kurumları içinde yer alırken, sorgulayıcı kurumsal alan sivil toplumdur.
B) Agonistik Demokrasi olarak Radikal Demokrasi
Sorgulayıcı demokrasi gibi agonistik demokrasi de liberal demokrasinin yaşadığı meşruluk krizinin çözümünü katılımcı demokratik yöntem içinde arar.
Modern benlik anlayışının temel sorunu, kendisinin meşruiyetini her zaman kendi tanımına uymayan kimlikleri “ötekileştirmesinde” bulmasıdır.
Derrida : “tali karşıtlıklarla”
Modern batı/oryantal doğu, rasyonel erkek/duygusal kadın, başarılı kuzey/az gelişmiş güney, beyaz ırk ve gerisi, v.b. karşıtlıklar yoluyla modern benliğin “tarih yazıcı egemen kimlik” konumuna getirilmesi.
Kültürel kimlik insanların içinde saklı duran, bir arada tutan ve belli bir tarihsel “öz”le sabitleyen “bir tür kolektif gerçek benlik”tir.
Kamusal alanın farklılık taleplerinin öteki kimlikleri yok edici bir içerik taşımamasını sağlayan bir iletişim alanı olarak da düşünülmesi gerekmektedir.
Toplumsal kimliklerin kendi taleplerini be çıkarlarını seslendirirken, bu talep ve çıkarların “sınırlarını tanımalarını” sağlayan be böylece farkındalıkların siyasallaşması sürecinin “ötekini yok etme” eylemine dönüşmesini engelleyen demokratik yönetime, agonistik demokrasi diyoruz.
“Liberal demokrasinin demokratikleştirilmesi” olarak düşündüğümüz radikal demokrasi…
Radikal Demokratik Kimlik/Fark Siyaseti ve Çok-kültürlülük
Çoğulculuk anlayışının temel kaynağı, Democracy in America
“Farklılık talepleriyle kurumsal yarar arasındaki ilişkinin nasıl kurulacağı.” Radikal demokrasi bu soruya iki boyutlu bir yanıt verir. Habermasian sorgulayıcı demokrasi kuramına gönderimle, kurumsal yararın kurumsal alan içinde kimlikler arası diyalog yoluyla formüle edilmesi; diyalogun örgütlenme biçiminin “ötekine karşı eleştirel sorumluluk” ilkesi temelinde dü
zenlenmesi.
KEMALİZM, MODERNİTE, GELENEK: Türkiye’de “Demokratik Açılım” Olasılığı
Türkiye’de siyasal alanın bugünkü durumu, evrensellikle tikellik arasındaki gerilimi çok açık bir şeklide, kültürel homojenliğin taşıyıcısı olarak kabul edilen “laik ulusal kimlik” ile “farklılık dilini canlandıran” kimlik siyasetleri arasındaki çatışma…
Kemalizm ve Modernite
Kemalist seçkinler, çağdaşlaşma istemi ulus-devleti sanayileşme ve modern-laik ulusal kimlik üçgeni üzerine yükselecek.
Modernleşme ve Paradigmatik Yaklaşımlar
Türkiye’nin sanayileşme süreci “bağımlı bir kapitalist gelişme” sürecinin öyküsü.
Kemalizm ve Gelenek
Klasik anlamda din ve devletin birliği yerini, Kemalizmde ulus ve devletin birliğine bırakmıştır.
Bireyi vatandaş-özne konumuna dönüştürerek hareket eden Batı modernitesinden farklı olarak, Kemalist modernite projesi ulus-devleti toplumu örgütleyici ve tanımlayıcı egemen özne konumuna getirerek hareket eder.
Kemalizmin iki önemli niteliği bu noktada ortaya çıkar: birincisi, devletin ayrıcalıklı konumuna dayalı organik ve homojen bir toplum anlayışı; ikincisi, “birey” nosyonu olmadan geliştirilen ve daha çok” devlete karşı yükümlülüklere” dayalı bir vatandaşlık (yurttaşlık) anlayışı.
“Türkiye Cumhuriyetinin tam bir ulus-devlet olarak kavramsallaştırılması”nı amaçlayan Kemalist modernite projesi, siyasal düzeyin laiklik çerçevesinde ussal otoriteye dayalı örgütlenmesini yaşama geçirme girişimindedir.
Demokratik Açılım Olasılığı: Siyasal Alanı Yeniden Kurmak
Nilüfer Göle’ye göre, Kemalist modernite projesinin krizi, devletten bağımsız ve konuşmaya başlayan bir kültürün, yani sivil toplumun canlanmasıdır.
Globalleşme: Siyasetin Yani Bağlamı
1980’lerin anahtar kavramı postmedernite iken,1990’lı yıllarda globalleşme böyle bir nitelik almaya namzet bir kavramdır.
Türkiye Bağlamı ve Radikal Demokrasi
Eskisinin hegemonyasının yok olmaya başladığı fakat yeninin doğmadığı bir belirsizlik durumunu yaşıyoruz. Devlet-sivil toplum ilişkilerinde gündeme gelen bu belirsizlik durumu, bu söylemsel boşluk nasıl doldurulacak?
“Milliyetçi söylem”
21.ci yüzyıla girerken Türkiye’de siyasal yaşama anlam verme gücünde olan iki farklı siyaset anlayışından söz edebiliriz. Bir taraftan, milliyetçi söyleme hareket eden toplulukçu siyasal hareketlerin varlığını ve böylece “çoğulculuğa karşı aynı’lığı ve tek’liği savunan” milliyetçi bir siyaset anlayışının giderek güçlenmesi. Diğer taraftan liberal demokrasiyi savunan, fakat bunu yaparken liberal demokrasinin çoğulcu toplum yağısına uygun yerinden kurulması gerektiğini de vurgulayan yeni bir siyaset anlayışına çağrılar var.
Çağrılardan bir tanesi radikal demokrasi projesi ve bu projenin savunduğu;, kimlik-fark ilişkisine dayalı, devlet egemenliği söylemini sorunlaştıran, siyasal alanı global/ulusal/yerel etkileşim eksenine doğru genişleten, sivil toplumu devlet/parti gibi bir siyasal özne olarak düşünen, ve bu bağlamda, katılımcı demokrasinin liberal demokrasi için önemini vurgulayan yeni siyaset anlayışı.
Rawls “adaletin öznel yararlara öncelliğini” ve “hak’ların yarar’lara önselliğini” yaşama geçiren sistemi liberal demokrasi olarak adlandırıyor.
Kimliğin ilişkiselliğinin tanınması kurumsal alanın “farkındalıklar ayrıcalık haline getirilmeden” farklı kimlikler arası bir diyalog etrafında kurulmasına katkıda bulunur.
Temsili demokrasinin katılımcı demokrasiye dönüştürülmesidir. Sivil toplum örgütlerinin karar alma süreçlerine katılımının gerekliliğidir.
Liberal demokrasinin demokratikleştirilmesi, üç boyutlu bir eşitliği gündeme getiri:
Devlet/parti ve sivil toplum arasında siyasal etki eşitliği
Sivil toplum örgütleri arası siyasal etki eşitliği
Karar alma sürecinde alınan konular arası siyasal etki eşitliği.
Katılımcı demokra
si, kurumsal alan içinde gelişen bir siyasal kültüre olasılık kazanır.,
Liberal demokrasinin demokratikleştirilmesi amacını ifade eden radikal demokrasi projesinin temel nitelikleri.
212 sayfa
3. Hm. Kağıt
13,5×19,5 cm
Karton Kapak
ISBN:9756947195
Dili: Türkçe
Siz ne düşünüyorsunuz?