Üç Harfliler: Marid

Türkiye’de Türk Korku filmi deyince izleyici ön yargı ile yaklaşıyor. Tabi bunun bu zamana kadar yapılmış, korku filmleri ile alakası var. Ancak şunu belirtmek lazım ki bu zamana kadar ABD sinemasında çok çok iyi korku örnekleri mi gördük ki biz yerli korku filmlerini böyle yerden yere vuruyoruz. Beğeni görecelidir, komedi, korku, dram da görecelidir. Yani bir filmi eleştirirken biz korkmuyoruz, gülüyoruz diye eleştiride bulunulmaz. Zaten filmi izlemeden de filmi eleştirmek pek yakışık almaz. Ancak bu eleştirme olayını biz baz alıyor ve biraz gaddarca davranıyoruz.

Bazı eleştirilerde ise Türk korku filmlerinin sürekli dini kulanmasından yakınılıyor. Bir insanı korkutmak için en korktuğu şeyleri baz almanız gerekmektedir. Burada ise en yapıcı hikayeler dine dayalı hikayelerdir çünkü din iç huzuru vermeye çalışırken bir yandan da korkuları dayatarak bunu yapmaktadır. Bu şekilde iyi bir korku filmi yapabilmek için, ya yeni bir dünya yaratıp ona özgü korkular türetmek (Mesela Yüzüklerin Efendisi’ndeki Sauron gibi ki kendisi o dünyanın korkulacak kişisidir). Tabi bu mükemmel bir hayal gücü ve ekstra bir yetenek gerektirmektedir. Orta dünyayı dünyamıza taşıdığımızda iyi bir korku elbetteki Sauron ve onun yaratıkları üzerine olacaktır. Bir süre sonra ise bu konular işlene işlene rutinliğe sebep olacaktır.

Hal böyle olunca korku bilinen en genel öğeleri içermelidir ve bunların en yaygını ise dindir. Çünkü dinde korkutan o kadar çok öğe vardır ki bunu kullanmamak aslına bakılırsa aptallık olur. Vampir filmleri, hatta yeniden insan yaratma fikri edinen, hayalet ve ruhlar barındıran filmlerin kaynağı bile din olmuştur. Öyle ki, bir seri katil filminde bile onun kötülüğünden ruhu bozukmuşlukla bahsederiz. Zaten ruhta din ile alakalıdır. Burada Hitchcock’un The Birds’unde bile dinden bahsede biliriz. Yani bir korku filmi çekiyorsak bu filmin dinden etkilenmemesi içten bile değil.

Korku haricinde bütün türlerde de artık, konular tükenmiştir desek yeridir. Konular tükenmiş ancak anlatımlar tükenmemiştir. Burada artık hikaye ve konudan çok anlatım kendini fark ettirmelidir. İşte iyi bir korku filmi, burada kendini belli eder.Burada son dönem Türk korku filmlerine baktığımızda, aslında iyi bir ivme yakaladığımızı söyleyebiliriz. Konu olarak ele aldığımızda ise Amerikan sinemasında binlerce şeytan filminden bahsedilirken, bizde ise halkın en korktuğu ve efsanelerini küçüklükten beri bildiği cinlerden bahsetmemek hata olur.

Zaten son dönemlere baktığımızda da çektiğimiz korku filmlerinin büyük bir çoğunluğunu cin filmlerinin oluşturduğunu görüyoruz. Burada genel bir eleştiri yapmak gerekirse bu filmler aslında tereciye tere satıyor. Yani bizim bildiklerimizi bize anlatıyor. İşte burada özgün bir senaryonun yoksunluğu, diyalog yada, oyunculuğun yetersizliği bizim kaliteli bir film izlememize engel oluyor. En çok gözümüze takılan bu durumda görsellik oluyor neyse ki görselliği halletmeye başladık, oyunculuğu bir şekilde kıvırıyoruz da diyebilirim. Burada işte senaryonun akılcı ve bilinmedik olması filmin korkutucu olması ile doğru orantılı. Cin deyince Türkiye de her insanın tüylerinin diken diken olması kendi yaşadığı tecrübelerden kaynaklanmaktadır. Yani alt yapı sağlamdır, senaryoda değinilmesi gereken ise bu altyapıyı psikolojik öğelerle kullanmaktır.

Bir cin filmi çekiyorsak, görsel efeklerle korkutmaktan çok o psikoloji içine sokarak korkutmamız lazım. Bir yerde bizim film çekerken yaptığımız hata bu… Türk korku sineması Musallat’ta bu ivmeyi yakalamıştı. Ancak sonra gelen filmlerde bu noktadan uzak filmlerle karşılaştık. 3 Harfliler: Marid’de bu alt yapıdan uzak olarak karşımıza çıkıyor.

Bilinen şeyleri sadece görsellikle vermeye çalışmak artık pişkin haline gelmiş Türk izleyicisini tatmin etmiyor elbet. Bu yönden 3 Harfliler: Marid altyapısının eksikliği, diyalogların yetersizliği ile sınıfta kalıyor. Herkesin bildiği konu hakkında küçük hatalar telafisi zor sorunlara yol açabilir. Filmden bir nokta aldığımızda, Ayla karakterinin, küçükken başına gelen bir cin olayından sonra bu konulara daha meyilli olması gerekmektedir. Ancak kendisi Marid’in varlığını tekrar hissetmesine rağmen yalnız olarak çırılçıplak banyoya girmesi hikayenin basit hatalarından biridir. Çünkü daha çocukluktan itibaren, büyüklerimiz bize kapı eşikleri ve banyoda olma konusunda telkinlerde buluşmuşlardır.

Bir diğer nokta ise hocanın Marid’in varlığını hissettiği anda parka kaçması, oysaki yaygın bir inanıştır ki, kötü güçler sarmaşık altları ve ve ağaç dalları altlarında bulunmaktadır. Aslında bu konular enine boyuna araştırılmalı senaryo gelişimine bu şekilde katkıda bulunulmalıdır. Film eş değerleri olan sıradan bir ruh çıkarma filminden öteye gitmemektedir.

Filmin kamera açılarını beğendiğimi söyleyebilirim, tek sorun bir süre sonra sıkan abartılmış yakın çekimler.. Aynı şekilde ışık ve efektler de göze batmayacak şekilde başarılı olmuş. Oyunculukta da bir adım daha yükselmişiz diyebilirim. Erkek karakterler dışında bariz göze çarpan oyun bozukluğu yok. Tabi Ayla karakterinin tavırları tartışılır. Filmin en iyisi olarak küçük Ayla’yı diyebilirim.

Filmde aslında yapılmak istenen Marid’in insanları nasıl bir dünyanın içerisine soktuğu. Öyle ki bu insanlar kendisine musallat olduğu dönemde olan biteni hatırlamamakta. Filmde gördüğümüz üzerede Marid karakterleri farklı bir dünyaya çekmektedir. İşte bizim hissedemediğimiz asıl korkunç olması gereken bu dünya. Bu belki görsellikte tanımlanamayabilir ancak psikolojisini iyi vererek bunu seyirciye hissettirebilirsiniz. Şahsen ben filmi izlerken hiç bir duyguyu hissedemeden filmin sonunun geldiğine tanık oldum.

Filmde hocanın işi para ile yapması konusu direkt göze sokulmuş. Belki önemli bir nokta din adamlarının bu işlere parayı alet etmesi ancak parayı almadan hocanın işe başlamaması biraz abartılmış gibi geldi bana. Bir yerde hocayı antipatik göstermiş gibi oldu. Burada bir diğer nokta ise Marid’in sadece öldürmek için dünyaya geldiği yönünde. Ancak zaten kendisine rahatsızlık verenleri öldürmüştür. Burada küçük Ayla’ya musibeti, orada olmasından kaynaklı, daha sonra saldırma sebebi ise Ayla’dan uzaklaştırıldığı için midir soru işaretleri var.

Biraz da mitolojiye baktığımızda Marid’in çok güçlü bir cin olduğunu görüyoruz. Ancak kendisi genelde su ile haşır neşir olduğunu o bölgelerde yaşadığını görüyoruz. Filmde bu nokta biraz açıkta kalmış. Su demişken hocanın musluğu saatlerce açık tutması da cabası. Bunu hiç kime yapmaz. Üstüne üstlük cin çıkarmaya gelen bir hocanın yapmaması gerekmektedir. Tabi filmde etkileşimli sahneler yok değil. Filmde düz siyah saçlı kız olur da Ring anımsatılmaz mı?

Bu yazı uzadıkça uzar. Filmin alt yapısının yoksunluğu, senaryodaki açıklar, kısmen oyunculuk filmi ortalamaya çekiyor. Bunun haricinde kesinlikle Türk korku sinemasının bir adım attığı başarılı bir film. Deneye deneye yapmayı öğreneceğiz sonunda. İzlemenizi tavsiye ederim.

Yönetmen:Arkın Aktaç

Senaryo: Murat Toktamışoğlu

Oyuncular:

Ufuk Aşar … Izzet Hoca

Taner Ertürkler … Cem

Özgür Özberk … Serkan

Kayra Simur … Küçük Ayla

Serap Üstün … Meltem

Gülseven Yilmaz … Ayla

Linkler:

http://www.imdb.com/title/tt1718711/

http://www.sinemalar.com/film/84460/3-Harfliler-Marid/


Yorumlar

“Üç Harfliler: Marid” için 2 yanıt

  1. gizlii avatarı
    gizlii

    is 3 HARFLİLER MARİD a beautiful… tavsiye ederim 🙂 çook güzel

  2. […] yukarıdaki cümlelerimin bir çoğunun aksini yönetmenin ilk filmi olan 3 Harfliler: Marid‘de yazmıştım. Evet yönetmen Arkın Aktaç bu konuda biraz eleştirileri dikkate almış […]

Siz ne düşünüyorsunuz?