Her ne kadar zor gelse de yazmak dokunduğum her şeyi kelimelere döküyorum. Beynimin kıvrımları açık ara fark atıyor ses tellerime. Bezen dediklerimden habersiz düşünceler uçuşuyor aklımda. O cümleyi ben kurmadım diyorum kendi kendime. Evet, düşünmüş olabilirim ama ben kurmadım. Kurmuşta olabilirim. Aklım bu konuda kararsız. Kimseyi öldürdüğüm söylenemez. İstediğim doğru. Yapmışta olabilirim. Tek güvencem düşündüğüm her şeyi yapmadığımı bilemem Nereden mi biliyorum? Yoksa şimdi bu satırları yazmıyor olurdum, yani yazamıyor. Ama söylemiş olabilirim. Konuşmuş, atfetmiş… Bu konuda tereddütlerim var.
Çoğu cümle içimde. Ya da bir duvara saklanmış. Çekinir oldum onlardan da. Yüzlerine bakacak yüzüm kalmadı. Her biri üzerime düşecekmiş gibi. Her birinin üzerime titrediğini görebiliyorum. Ben bir duvar olsaydım eğer şimdiye kadar çoktan gitmiştim. Ya da yıkılı vermiştim üstüme öldürmek için. Katil olmak istemem! Gitmek en iyisi.
Gitmeyi becerebildiğimi söyleyemem. Gitmek adımları atarak, uzaklaşmakla olan bir şey değil. Bir parçanın geride kalmasıyla alakalı. Giden de kalır, kalan da kalır. Hiç kimseye yar olmayan başına buyruk bir parça. Hepsinin bileşkesinin yalnızlığı oluşturduğu. Bu yüzden yalnızlık hep bizimledir. Bizimdir.
Cümlelerim geniş zamanların en büyük savunucusu. Günü yaşayacak, sefasını sürecek kadar cesur değilim. Bilirim ki cesaret acıları beraberinde getirir ve acılar hayattan silinmenin en büyük kaynağıdır. Hayat en büyük acı kaynağı.
Yüzüme bakın ya da aynada kendinize. Ne farkımız var birbirimizden? Ne kadar dolu hayatlarınız. Ardınızda gördüğünüz yansıma ne kadar gerçek? O gördüğünüz dünyadaki bir böcek aslında gerçek hayat. Toz pembe bulutları parçalayan. Ne kadar mutlu olursanız olun mutluluğunuzu kesmez mi sevgilinizin kollarındayken gördüğünüz yerde gezinen karafatma? Şimdi bırakalım rol yapmayı. Kendimiz olmak değil mi kalıplara uymamak?
Şimdi nereden yakmalı?
Siz ne düşünüyorsunuz?