Kendisini
The Dark Knight,
Batman: Gotham Knight,
Jumper,
Batman Begins,
Blade Serisi,
Dark City gibi bir çok başarılı yapımların senaristi olması ile tanıdığımız
David S. Goyer‘ın yönetmenliğini yaptığı beşinci filmi olma statüsüne sahip
Unborn. Tabi böyle başarılı yapımlarda kendini gösteren Goyer’den sizde başarılı şeyler bekliyorsunuz haliyle ama şöyle bir yönettiği filmlere bakarsak çokta başarılı filmlere imza atmamış. Buradan sesleniyorum ki “abi n’olur sen senarist olarak kal”… Tabi bu şekilde sesleniyorum ama Unborn’un senaristi de kendisi… Senaryo kötü mü desem iyi mi desem bilemiyorum. Goyer, bu kez karşımıza çok güzel kolaj bir film çıkarmış… Belkide kendisi kolaj film/ senaryo nasıl olur göstermek istemiş bize…

Film tamamen artık kült olmuş
Exorcist,
Grudge gibi filmlerin birer kopyasının yorumlanması şeklinde oluşturulmuş. Standartlaşmış bir şeytan çıkarma sahnemiz var eh tabi biz izleyici olarak Hristiyan dininin şeytan çıkartmalarına alıştık ya, yönetmen bu kez Musevi dinine uygun olarak şeytan çıkartmayı daha korkutucu olabileceğini düşünerek bu bu şekilde bir şeytan çıkartma sahnesi koymuş önümüze… Ah unutmadan ekibe birkaç Hristiyan’da serpiştirip mühim olanın şeytan çıkarmada o varlığa inanmak olduğunu hatırlatmış bize…
Film aslında hiçte korku filmlerine alışmadığımız, bir korku gerilim sahnesiyle başlıyor. Daha yazılar yeni ekranda kendini göstermeye başlamışken. Bilinç altı diyor ki birden “lan dakika bir gol bir, sıçacağız herhalde altımıza” ancak öyle olmuyor, sonra ekle dur aynı görüntüler aynı kareler… Bu arada karşılaştığımız korku unsurlarımız ne bir göz atalım, bir eldiven,bir maske, içinde cenin bulunan bir kavanoz, bir çocuk (kafası ters bir köpeğe dönüşüyor sonunda)…

Allah sahibine bağışlasın kızımız çok güzel. Her Amerikalı genç kızımız gibi bebek bakıcılığı yapıyor. Şu durumda aklımızda iki seçenek canlanıyor, ya telefonla konuşuyordur yada erkek arkadaşını çağırmıştır. Bizim kızımız ilk seçeneği işaretlemiş arkadaşıyla ilk sahnede bizi geren(!) rüyasını anlatıp yorumunu dinliyor ondan… Derken yukarıdan bir ses duyuyor, çocukların odasından “jumby doğmak istiyor” diye. Yukarıya çıkıyor, çocukların odasına. Bakıcılığını yaptığı veletlerden biri ki kendisi 5-6 yaşlarında var yok, bebek olan kardeşinin yüzüne, ayna parçasını tutmuş, kendi kendine konuşuyor. Burada dikkat etmemiz derken husus, bebeği aynadan görünce korkmamamız yönünde izleyeceklerin kulağına küpe olsun… Kızımız veletimizi bir sarsar veletimiz ise ani refleks ile kızımızın yüzünü çizer…
Bu saatten sonra kızımınız başına gelen olayların sayısı artmaya başlar. “Delirdim mi lan ben” modunda doktora gider ve bu esnada engin tıp bilimi ona bir ikiz kardeşi olduğunu, söyler ve kızımız araştırmaya başlar. Gerçekten de bir ikiz kardeşi vardır ancak ana karnında kızımızın göbek kordonu ikizi olan oğlanın boğazına dolanınca oğlan ölür… O sırada deriz ki “aha ikizi intikam için geliyor.” Bu da yetmezmiş gibi annesinin doğumda öldüğünü sana kızımız aslında annesinin intihar ettiğini öğrenir iyice şoka girer…
Geceleri banyo dolabından sesler duyar, sürekli gözü kanlı bir velet görür durur. Sonra kızımız annesinin ölümünü araştırmaya başlar, bir gazete küpüründe isimle karşılaşır onu yaşlılar evinde ziyarete gider. İlk başlarda bu yaşlı teyze kızı kovsa da sonra yanına çağırır ve olayları anlatır. Tabi kızımız bu teyzenin anneannesi olduğunu öğrenir…

Kızımızın anneannesi başlıyor olayları anlatmaya… Onunda bir ikizi varmış Naziler o dönem ikizlerin üzerinde deneyler yapıyormuş, bizim kahramanlarımız da nasiplerini almışlar bundan. Anneannemizin ikiz kardeşi olan erkek oğlan bu deneyler sırasında ölmüş, ancak iki gün sonra çıkıp gelmiş. Anneannemiz anlamış ki o aslında kendi kardeşi değil adının dybbuk diye ölmüş ama diğer tarafa geçememiş kötü bir yaratık olduğunu anlamış… Velhasıl oradaki çocuklar bu herifi öldürmüşler… bunların elebaşı da bizim anneanne… Yetmemiş tabi kızımızın annesi de ikize hamile kalınca bu dybbuk denen varlık ikizlerden birine musallat olmuş yani kızımızın ikiz kardeşine… İkiz kardeşi de ana karnında ölünce kızımızın annesini de delirtip intihar ettirmiş…
Her ne kadar yönetmen bu kadar ip ucunu birleştirip, bizim hikayeyi çıkaramayacağımızı düşünse de (filmin sonunda çok gizli bilgilermiş gibi bunları bize gösteriyor, bizde bilmiyorduk zaten) cenin, üremeye hazır kızımız, doğmak istiyor cümlelerini görünce olayı anlıyoruz tabi… Eminim şimdi şu satırları okuyan okuyucu da anlamıştır. Ama çaktırmayalım yönetmene ayıp olmasın…
Tabi filmde birilerinin ölmesi lazım dybbuk’umuz kendine hedef olarak kıza yardım edenleri seçiyor, lakin bu doğa üstü güçleri olan velet nedense bıçakla falan insanları öldürmeye çalışıyor. Araştırmacı kızımız en son anneannesinden kalan bir kitapla bir rahipbuluyor. Bu kişi sevdiğimiz saydığımız Gary Oldman’dan başkası değil… İş Tevrata dönecek bizde İbranice cümleleri duyunca korkacağız ya, 10 emirden de yola çıkarak on tane adam topluyor şeytan çıkarma seansı için. Biri de basketbol koçu bir rahip, kızımızın pek işe yaramayan sevgilisi geri kalan da gönüllüler. Hangi salak gönüllü olur ki şeytan çıkarma seansı için? Velhasıl bizim dybbuk bunların şeytanını çıkartıyor ve ortalığı darmadağın ediyor, rahibimizin içine giriyor, sonra kızımızın erkek arkadaşının. Tam her şey bitti dediğimiz anda dybbuk kazandı dediğimiz anda Gary Oldman abimiz dua okuyarak sahneye giriyor ve 10 kişinin beceremediği işi hemencecik hallediyor…
Koku filmi izleyeceğim deyip hayal kırıklığına uğramanız olası bir film. Ama ottan boktan korkuyorsanız, izleyin korkarsınız derim. Ama zaman kaybıydı benim için. Maksat film izlemiş olmak olsun…
Ama filmimizin en etileyici kısmı yönetmenimiz, afiş çizerimiz de farkına varmış ki kızımızın popsu… Evet bu olumlu bir eleştri oldu…
Linkler
Oyuncular:
Bunu beğen:
Beğen Yükleniyor...
Çok yerde karşıma çıktı bu film ama bu türden özellikle kaçınan ve itiraf ediyorum “korkan” bir insan olarak, artık bazı şeyler ne kadar klişe gelmeye başlasa da, yine de “ben almayayım” diyorum, bu tür filmlere karşı..Zaten yazını okuduktan sonra; izlemiş gibi oldum 🙂
bende şöyle yazıya bir göz gezdirdim de ikinci kez izlemiş gibi oldum çok anlatmışım yahu 🙂