Uzun Kollu İletişimsizlik

Yanımızdan geçiyor hayatın kırıntıları. Bilmediğimiz yüzlerde, hissiyat oyunlarına bürünüyoruz. Küçük gurur oyunları oynuyoruz kendimize. Ardından bir fıçı biraya yenik düşüyoruz.

Acı çektikçe olgunlaşacağımızı düşünüyoruz. Ve küçük yalan büyük bir girdap sürüklüyor bedenimizi. Haddinden uzun kollu kıyafetlerle örtüyoruz ellerimizi, tırnaklarımızın ucunu kemirmeye başlıyoruz, kendi ağıtlarımızın içinde, tanrımıza ulaşmaya çalışarak.

Konuşamıyoruz konuşmaya çalıştıkça batıyor boğazımıza derin derin umutsuzluğun kılçıkları. Hep bir kederle çalıyor kapımızı mutluluklar, Uzanmaya çalıştıkça çarpıyor yüzümüze. Hep başkaları olmaya çalışıyoruz, onlar gibi gülüyor, onlar gibi yiyor, onlar gibi eğleniyoruz. Onlar oluyoruz kendi sıfatımızdan farklı. Çünkü onlar tadıyor aşkı, onlar yaşıyor hayatı ve biz onlara sadece buğulu bir camın ardından ağlamaklı gözlerle bakıyoruz.

Kişisel gelişim kitapları okuyoruz ve bilgenin neden Ferrarisini sattığını düşünüyoruz günlerce. Sadece aklımızı karıştırmakla kalıyor gelişim kitapları ve umutsuzca yine kendimize sarılıyoruz.

Jim Morison’a hayran kalıyor Leonard Cohen’nin melankolik aşkına imreniyoruz. Onlar gibi küfrediyoruz hayata ve bir beyaz perdede oynuyor anılarımız, hep bir ağızdan ağlıyoruz.

Hep yaklaştıklarımız itiyor bizi, türlü oyunlar oynuyorlar üzerimizde ve biz inatla masumca gülüyoruz yüzlerine, kim olursa olsun, kendisini düşündüğünü bilerek ve herkes kendi için bir şey yapıyor, sonra mahkum kılıyor biz kendilerine.

Bin parçaya bölünüyoruz küçük muhabbetler arasında, dört duvar oluyor arkadaşlarımız, bir şarkıda kaptırdığımız benliğimizi, bilgisayar üzerinde bırakıyoruz, en çok acıyı çektirerek, en azılı ölümü gerçekleştirerek puan topluyoruz hayattan.

Çocukları öldürüyoruz, belki tecavüz edip, parçalayıp, organlarını satmıyoruz ama yavaşça yüzlerine gülerek öldürüyoruz, bir palyaço kılığında, derin makyajlı. Hep birilerine atıyoruz suçları. Sonra olanlara vahlanıyoruz.

Jenna Jamesson’un pornografisine dönmüşken hayat Emmanuelle’nin erotizmini arıyoruz. Her zaman ki gibi boynumuz bükük dönüyoruz odamıza. Ve gerçekliği arıyoruz Robert Dick kitaplarında usul usul kendimizi kaybederek.

Bekliyoruz, her şey için, her şeye yeniden başlamak için. Yırtıyoruz penceremizdeki perdeleri, gün ışığı dolmaya çalışıyor yeni bir aşkla odanın içerisine yeni bir tekerrüre gebe. Konuşamıyoruz konuştukça batıyor boğazımıza heyecan kılçıkları. Ve önümüzden akıyor yine bir hayat.

Haddinden uzun kollu kıyafetlerle örtüyoruz ellerimizi, tırnaklarımızın ucunu kemirmeye başlıyoruz, kendi ağıtlarımızın içinde, tanrımıza ulaşmaya çalışarak ve gözyaşlarımızı siliyoruz parmaklarımızdan akan kıyafetle…

01 Haziran


Yorumlar

Siz ne düşünüyorsunuz?