yalnızlık….

gözlerim büyüyor… etrafımda gezinen insanların kalabalığıyla avunuyorum… etraf soğuk, bir kışın getirisini hatırlatıyor bana dudaklarım arasından çıkan duman… kelimelerden farksız fincanımdan süzülen buharla birleşiyor… üşüyorum, duvarlarım kararmaya yüz tutmuş şekillerle üzerime yürüyor. masanın üzerindeki yarım kalmış pastam… mutluluk hormonlarımın yegane tetikleyicisi… şeker adam kılığına bürünmüş lanetinle beni sarmakta… tabak üzerimde bir ufo… nedensiz bir soru aklımda peydahlanan: mor ufo olur mu?

sessizce solumaya çalışıyor. yakaladığımı görmek onun için en utanç veririci şey olsagerek. arada yüzüme bakıyor, ben gözlerimi yumuyorum. yatakta döndükçe huzursuzlanıyor… gidecek… geç olmaya başladı…

gözlerim büyüyor… etrafımda gezinen insanların kalabalığıyla avunuyorum… ertaf soğuk, soluk alış verişleri ısıtıyor odamı, ama yetersiz. üşüyorum, duvarlarım kararmaya yüz tutmuş, çizdiğim resimler onlar… kelimelerle anlatamadıklarım… uzak bir lanet, yakınımda… kelimelere sarılmış… nedensiz bir soru: güneş neden sıcak?

sessizce solumaya çalışıyor. onu izlediğimi görmemeli. portmantodan bir şemsiye alıyor… çırılçıplak… vücudum titriyor… sol eliyle kapıyı yavaşça açıyor. şemsiyeyi kapıya takmamak için kıvrak bir hareket yapsa da yinede akılıyor… dudaklarından yayılan ince bir ses, çıplaklığına yakışmıyor…

gözlerim büyüyor… sırtımda bir buz kütlesi, tüylerimin şahlandığını hissediyorum… azrail yokluyor diyor uzaklardan babannem… gözlerim büyüyor, odamdaki resimlerle birlikte. dışarıda yağmur sesi iki el silah sesine karışıyor… 13 ünde bir musibet iniyor üzerime, odamın camlarını kovanlar dövüyor… ve titredikçe daha da sarılıyorum…

yalnızlık usulca çöküyor…