yeni yılın ilk yazısı

işin ucunu bırakınca devamı da pek kolay gelmiyor. yeni yıl getirisi meraklısı değilim ama hadi bakalım yeni yılda neler olacak diye biraz bekleyeyim dedim ve bekledim. bekledim, bekledim, bekledim…

yok ya aslında beklememdim. tamamen etrafımı saran tembellikle baş başaydım. ha bugün, ha yarın derken bir ayı da devirdik yeni seneden. peki yeni sene ile ne oldu? vallahi ben de düzen bozulmadı, yeni yılın ilk ayları yine hastalıkla geçti. ama sanki geçen seneyi es geçmiştim. hatırlamıyorum bile. her şey birbirine o kadar çok benziyor ki, birini diğerinden ayırmak çok mümkün değil. bezen bi gün diyorum, bi gün oldu, bi gündü… hatta onu o kadar çok söylemeye başladığımı şimdi keşfettim. şöyle baktığımda hayatım bi günlerden ibaret. tarihte herhangi bir noktaya adım atsanız muhtemelen şimdi o saatte ne yapıyorsam, ne oluyorsa aynısıdır. sekmez. belki az buçuk şaşabilir. yani önemli olanda çıkardığımız özet, anladığımız şey değil mi? benim hayatım böyle.

tabi burada Türkiye’de yaşamış olmanın verdiği şahsına münhasır aksiyonlara değinmiyorum. öğrenilmiş çeresizlik midir bu, yoksa bir şey yapamayacak olmanın umutsuzluğu mu bilmiyorum ama konuşmak istemiyorum. kahve köşesindekiler bile salmış çayıra bana mı kaldı?

neyse aslında arada yayımlanmayı bekleyen bir sürü yazı barken benim de böyle oturmam takdire şayan. bu ara bir enerji düşüklüğü var. nedense elim bir şeylere gitmiyor. biraz uzak kalayım diyorum bilgisayardan sebebi de zaten şu hastalık. ama olmuyor. çalışan insan için zor. işte o zaman ne yapıyorum, kişisel işlerimden kesiyorum. sonra iş buralara varıyor. yazılmayan blog, kitap; yapılmayan işler.

e hayırlısı artık ne diyeyim.

bir de bu blogun çeklini mi değiştirsem. yani faydalı değişik şeyler de var ama böyle geyikler de iyi oluyor mu ki? ben ve ben, bana soruyorum. yakında bir podcast yada youtube projem de var. e bizde proje bitmez ama yapmak lazım di mi?