Kısa bir deneme elimdeki. Sadece kısa olduğunu biliyorum. Otuz beşin yarısı olduğunu savunanlar var. Oysa yirmi yedi final benim için. Sadece uzatmaları oynuyorum. Dördüncü hakemin elinde salladığı tabelaya bakamadan.
Her şey ne kadar çabuk değişiyor. Ne kadar çabuk kabulleniyoruz elimizdekileri. Bazılarını iterken, bazılarını ise çekerken…
Bir soyunma odasının çürük kokusu burnumdaki. Hepimiz oyundayız ama hiçbirimiz kabullenmiyoruz. Küçük bir yalan etrafımızı kaplayan.
Kendi güvenli alanımız.
Bir yalana güvenmek, ne kadar da ironik…
Konuşuyorum. Anlamının ne önemi var ki? Sadece konuşarak var oluyorum. Dinlendikçe var oluyorum. Var olduğumu sanıyorum. Kim hatırlayacak beni? Mesela yetmişe vardığımda? Eğer, şayet, belki… Hep bir olasılık aklımda, sürekli bir sonrakini sorgulayan.
Gidiyorum. Gittiğim yerden habersiz, reklamımı yaparak. Biraz özenerek, biraz da ağlayarak. Umut etiklerimin arkasına sığınıp, ışıltılı gözlere bakmaya çalışarak. Pis bir günün ardına.
Oysa bu kadar berbat olmamalı yağmur, bu kadar karanlık ve leş görünümlü. Her şey gibi onu da mahvediyoruz. Artık eskisi gibi yağmıyor ve eski hayalleri getirmiyor ardında. Kendimizi kimyasala boğarken onu da boyuyoruz. Be yine bekliyoruz, umut ettiğimiz şeyleri.
Siz ne düşünüyorsunuz?