Kaos: Örümcek Ağı

Ufak tefek zehirlenme belirtileri atlattığımda ayılırken şöyle pek yormayacak bir film olsun da izleyeyim diyerek karşısına uzandığım film Kaos: Örümcek Ağı. Gerçi maksadım Türkçe dublajlı bir şeyler izlemekti. En iyi Türkçe dublajı da bir Türk filminde olur, tabi buna da ek olarak aksiyon bu akıp gider mantığı ile kitlendim filme. Ancak ne diyeyim ne edeyim filmin ilk dakikalarında anlamadım olan biteni.

Karşımda bir Türk filmi mi vardı yoksa başka bir şey mi? Oyunculuklar yerler tanıdık ancak bunlar pek Türkçe konuşup, Türkçe hareket etmiyorlar gibi geldi bana. Nitekim ağız hareketlerinden Türkçe konuştuklarını anladım ama bu kadar alakasız bir dublaj mı olur bilemedim. Filmin ses efektlerini de pek hesaba katmıyorum.

Neyse film ilk dakikasından itibaren aksiyonla başladı. pek adapte olamadığım kurguyla orantılı olarak sanıyorum bu filmin final kısımından bir bölümdü. Aksi taktirde neden tüm aksiyon aynı binanın garajında geçsin. Yada Türkiye’de başka renklere boyalı garaj yok mu? Aksiyonun dibine vurup patır patır insanlar vurulup öldürülüp aynı zamanda dövülürken dikkatimi çeken ortada bir gram kanın olmaması. Arkadaşım adamın yenine sıkmışsın hadi geçtim beyin sıvılarını kan nerede? Tabi birde otoparkta patlayan el bombası var ki tesir alanı bir metre kare. sadece bir alev ve duman çıkartıyor.

Hal böyleyken filmdeki ana karakterimiz olan Yzb.Mete Öztürk’ün karısının öldürülmesine tanık oluyoruz. Tabi karısını oracıkta bırakan Yzb. Mete düşmanın peşinden koşarak suçluları aramaya çıkıyor. Hikaye buradan sonra bir intikam filmi gibi yol alırken aslında biz de defalarca tekrarını izlediğimiz bir  hikayesinin içerisinde buluyoruz kendimizi. Filmin Amerikan ikinci sınıf (b movie) aksiyon filmlerinden bir farkı yok.

Tabi filmin kurgusu o kadar değişik yapılmış ki tüm bu olaylarla birlikte, düşen bürokrat uçağı, yaşanan suikastler hepsi bir noktada toparlıyor bizi. Türkiye’nin üzerinde oynanan oyunlara. Dış mihraklar dünyayı ele geçirmek ve Ortadoğu merkezli bir ülke kurmak için bütün Ortadoğuyu kaosa sürüklemişlerdir. İran, Irak, Suriye vs… hepsinin sonu bellidir. Ancak plana dahile edilecek bir ülke vardır ki bu en zor ülkedir. Tabi ki doğru tahmin ettiniz bu ülke bizim ülkemiz Türkiye. Türkiye’de olan tüm bu olaylardan sonra son olarak, Marmara Denizi’nin dibindeki fay hattına bir bomba yerleştirilecek gelmiş geçmiş en büyük deprem ile Türkiye’de dize getirilecektir.Tabi bu kaos ortamında dış mihrakların istediği yönetici bağa getirilecek bu şekilde yavaş yavaş Türkiye’de aradan çıkartılmış olacaktır.

Tamam eksiklik olsa da hikaye güzel. Bildiğimiz gördüğümüz, hatta içinde yaşadığımız olaylar diyebiliriz buna. Hiç bir itirazım yok. Ancak gerek senaryo, gerek diyaloglar, gerekse kurgu açısından film kesinlikle berbat. Bir kere filmin Türk filmi olmakla alakası yok. Seslendirmeden başladım buna ek olarak gerek mekan seçimleri gerek dekorlar bana çok Türkiyeyi anımsatıyormuş gibi gelmedi. Hal böyle olunca çok yabancı bir film izliyormuş gibi hissettim kendimi.

Buna ek olarak aksiyon sahnelerindeki müzikler kesin bir Amerikan filmi izliyorum dedirtti bana. Bir an için Amerikalıları Türkiye için dövüşüyormuş gibi gördüm. Tabi ülkem üzerinde böyle bir hikaye dönerken buna dur diyecek birileri vardır elbet. Bu kişiler de kimsenin bilmediği duymadığı çok gizli Ulusal Güvenlik Teşkilatı (UGT)’dır. Bu arada UGT bir nevi Ergenekon Teşkilatı olurken ekibin sadece bir aile ve aile dostlarından oluştuğunu görüyoruz.

Yzb. Mete’nin karısının ölümünden sonra bir şekilde arama bülteni çıkartılır ve bir çok cinayet onun üzerine yüklenir. Kendisine yardım edem kendini önce gazeteci olarak tanıtmış UGT ajanı Meltem’dir. Tabi Mete’nin Meltem’e inanması da zaman alır. Bu süre içerisinde aksiyon bizi birbirimizden alırken Meltem, Mete’yi UGT’ye getirir be müdürü olan babası ile tanıştırır. Meltem ve Mete isimlerine uyumlu olarak tabi aşıkta olacaklardır ancak en can alıcı kısım aslında Meltem’in babasının Mete’nin babası ile arkadaş olması, gizli bir şekilde Meye’ye yardımcı olarak bu günlere getirmesidir aslında herkesin Mete’nin peşinde olmasının amacı da Mete’nin UGT’ye geçecek olmasıdır. Burada Mete gerçekleri karısının da bir ajan olduğunu öğrenir ve saldırıya geçer. Amaç planları bozmaktır.

BU aksiyon içerisinde Mete’nin muhatap aldığı düşmanı ise Mansur isimli kötülerin adamıdır. Zaten final dövüşü de bu kişi ile Mansur gittikten sonra diğerleri çantada kekliktir. Velhasıl kelam Mete memleketi kurtarmıştır. Ancak filmin sonunda durmayacaklarını belli eden bir cümle kurmuşlardır. Sanıyorum bu da Kaos: xxx şeklinde karşımıza çıkmaya çalışacaktır.

Aksiyon sahneleri oldukça kötü. Efektler basit, dövüş koreografisi yok. Oyunculuklar berbat. İki dövüş edecek baş roldeki insanda benim gibi otun yutmuş gibiler. Hiç bir esneklikleri yok. Açıkçası filmi zaman kaybı olarak gördüm. Filmin tek artısı  diyeceğim ama yok o da pek fazla bir şey vaat etmiyor bize.

Filmin o kadar çok reklamı dönmüştü ki zamanında “lan sinemada izlesem mi acaba” diye kötü düşünceler içine dalmıştım. Bu filme verilen reklam parasıyla sanıyorum daha iyi düşük bütçeli bir film çekilebilirdi. Mesela böyle aksiyon yapmayın senaryo üzerine düşünün daha çok sözlü, temazsız bir film olsun daha iyi olurdu. Ne diyeyim umarım devamı gelmez bu filmin.

Yönetmen: 

Senaryo: 

Oyuncular:

Yzb.Mete Öztürk
Meltem
Gazeteci
Koruma Okan
Mansur

 Linkler:

http://www.imdb.com/title/tt2261721/

Yorumlar

Siz ne düşünüyorsunuz?