The Kings Speech

Başarılı bir film, The Kings Speech. Ancak hemen filme başlamadan filmin isin çevirisine çatmadan edemeyeceğim. “Zoraki Kral nedir arkadaşlar, bu nasıl bir çeviridir. Kralın Konuşması ismini filmi yapanlar layık görmüş bizim çevirenler filme bu adı layık görememiş mi? Filmin adı basit mi kaçmış? Yoksa bizimkiler mi basitleştirmeye çalışmış… Öyle ki bu isimden dolayı insanın aklına basit bir film olduğu yer ediyor. Nitekim filmi, bu duygu içerisinde izliyorsunuz.

Film oldukça akıllı bir kurguya sahip. Senaryo yere sağlam basıyor oyunculuklar da keza aynı şekilde. Yönetim de oldukça başarılı. Dönem filmi olmasına rağmen film sıkmadan başarı ile ilerliyor. Merak uyandırıyor. Ancak doğrusunu söylemek gerekirse o kadar çok ödül koparacak vasıfta da bir film değil… Bunun gibi filmleri çok çok izledik desem yalan söylemiş olmam. Ancak Oscar kriterlerini tam anlamıyla karşıladığını da söylemekte fayda var. Tabi şimdi okur “e filmin her şeyi iyi diyorsun daha ne olsun” diyecektir. Evet, doğru ancak film etkili, çarpıcı bir film değil.

Oyun gücü yüksek bir film olduğunu belirtmiştim. Zaten kadrodaki isimlerde bunu kanıtlıyor. Ancak film aslında bir Colin Firth filmi. Kendisi baş rol gibi gözüken yan rollerden sıyrılıp, bir filmi nasıl götürebileceğini sokmuş gözümüze. Ancak filmde onu destekleyen en büyük karakter Geoffrey RushHelena Bonham Carter ise senaryo olarak bekleneni vermiş sadece. Ancak onun sakinliğinin, iki karakter arasındaki iniş çıkışlarda belirtici rol oynaması onun bir oyuncudan çok gözümüzde gerçek bir karakter olarak görünmesine sebep verdi. Belki de filmi doğallaştıran bu karakterdi.

Film kekeme bir kralın abisinin tahttan feragat etmesi ile, tahta geçmesini anlatıyor. Ancak bu kişi görünen yüzü ile kekeme ve kendini yetersiz olarak görmektedir. Film aslında bu hikayeyi anlatırken, aslında kralın içinde olan bitenler çok fazla değinmemiş. Diyaloglar sırasında bunlara biraz göz gezdirilmiş belki de filmin eksik kalan kısmı buydu. Evet bir kral olarak durumunu anlayabiliyoruz ancak bir insan olarak o karakterin duygularına nail olamıyoruz.

Lionel karakteri ise tam anlamıyla oturmuş bir karakter. Oyuncu olmaya çabalamış, diksiyon üstündeki hakimiyeti sebebi ile konuşma bozuklukları eğitimi vermeye başlamış. Olabilecek ve olması gereken bir karakter. Geoffrey Rush ise bu karakterin gözlerindeki ışığı tam anlamıyla vermiş.

Filmin gerçek bir hikaye olmasa da filmin etkisini arttırıyor tabi. Bir de bu kişinin kral olması kendisinden beklentilerin artmasına sebep. İkinci dünya savaşı esnasında olması ise filme ayrı bir izleme şevki katmış. Ama film sadece kralın konuşmasına odaklı olduğu için bu bölümler es geçilmiş. Burada bir eksik daha görülebilecek şey, kralın devlet üzerindeki etkisini görememiş olmamız. Sadece konuşması üzerine yapılmış bir film, siyasi kısmını geri plana itmiş filmi. Bunu neden mi söylüyorum, savaş gibi bir konunun işlenmesi sebebi ile… Yani bir şeye değinirken diğerleri es geçilmiş. Zaten akıcı anlatıma sahip olan filme bu konuları da ilave edip 15 dakika daha uzatılabilirdi. Ancak olan olmuş…

Kısacası izlenecek bir film. Ancak sinemada izlenmeye zorlanacak bir filmde değil. Pekala ev keyfi ile güzelce izlenebilecek bir film. Tabi izlemesekte sadece Oscar almış bir filmi izlememiş oluruz. Kaybedeceğimiz çok şey yok…

Yönetmen: Tom Hooper

Senaryo: David Seidler

Oyuncular:

Colin Firth
King George VI
Geoffrey Rush
Lionel Logue
Helena Bonham Carter
Queen Elizabeth
Guy Pearce
King Edward VIII
Jennifer Ehle
Myrtle Logue

Linkler:

http://www.imdb.com/title/tt1504320/

http://www.kingsspeech.com/


Yorumlar

“The Kings Speech” için 2 yanıt

  1. Levent Keskin avatarı
    Levent Keskin

    W.Churchill ise neredeyse Notre Dame’ın Kamburu kadar amorf gösterilmiş!

    Majestelerine, iradesi ve direncinden ötürü saygı duymakla birlikte muhabbet besleyemiyorum. Oscar Amca’nın töreninde canım kuğumu çiğ çiğ yemeye hakkı yoktu 🙁

    İngiltere’yi eğer biraz olsun seviyorsak kral ve kraliçelerinden dolayı değil:
    http://youtu.be/T6I9VLT4eF8

    1. kişisel depresyon anları avatarı
      kişisel depresyon anları

      Churchill meselesine katılıyorum. Hatta İngiltereyi neden seviyoruz konusuna da… Oscar konusuna hiç girmiyorum bile görünen köy kılavuz istemiyor…

Siz ne düşünüyorsunuz?